Çocuk ve Özgüven

Çocuk ve Özgüven

Çocuk ve Özgüven

Tülay Özer

Tülay Özer

Özgüven nedir?     

Özsaygı;         

Kendini sevme;

Kendiyle barışık olma;

Psikolojik olgunluk, yani duygusal farkındalık/içgörü sahibi olma;

Basit ve yalın olabilme;

Kendini doğal olarak iyi ve yeterli hissetme, böylece hayatın zorlukları karşısında yıkılmak yerine sağlıklı çözümler üretebilme ;

Kendini güçlü ve güçsüz yanlarıyla kabul edebilme, eleştirilere açık olabilme;

İnsanın yalnızlıkla kolaylıkla başa çıkabilmesi, tek başınayken de rahat ve huzurlu olabilmesi;

Düşünce ve duygularından rahatlıkla ve utanç duymadan sözedebilme;

Sağlıklı karar verebilme;

Karar ve düşüncelerine inandığı için bunları karşısındakine sağlıklı iletişim yollarıyla aktarabilme şeklinde açıklanabilir.

Özgüven ne değildir?

Özgüven sonsuz bir özgürlük duygusu değildir; kişinin “kendimi seviyorum” diye sınırlarını bilmeden hep kendi ihtiyaçlarını düşünerek hareket etmesi değildir;

Kişinin bazı geliştirdiği sosyal beceriler sayesinde sosyal ortamlarda şişmiş bir ego ile çok rahatmış gibi davranması ama aslında derinlere bakıldığında sürekli bir iç huzursuzluğu yaşaması değildir. Kendi aksini suda gören Narsisa nın kendine aşık olmaktan başka seçeneği yoktu. Belki de ancak böyle kapatabilirdi ruhunda açılmış olan yaraları...

Peki nasıl oluşuyor bu ruhsal yaralanma?

“Bebeklik Dönemi...”

Bebeklik döneminde annenin bebeğin fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını yeterli şekilde karşılayamaması sonucu bebeğin dünyayı anlamlandıramaması sonucu oluşabilir.

“Utanç...”

Ebeveynleri tarafından sürekli eleştirilen, müdahale edilen çocukta “utanç” duygusu gelişir. Hep birşeyleri yanlış yapacakmış, yanlış bir şey söyleyecekmiş korkusu, zaten doğuştan “hatalıymış” duygusu gelir içine yerleşir.

“Herkes beni sevsin...”

Ayrıca anne babası tarafından hep bir kalıba sokulmaya çalışılmış bir çocuk yetişkin olduğunda da hep karşısındakini memnun etmeye yönelik tavır ve tutumlar geliştirir. Karşısındakinin kendisiyle ilgili ne düşündüğü konusunda aşırı duyarlı olur ve sürekli onun isteklerini tahmin etmeye ve ona göre davranmaya çalışır. Çünkü ancak ve sadece karşısındaki insanların istediği gibi birisi olursa sevilip kabul görebileceğini düşünür. Bu da doğal olarak büyük bir iç çatışma ve huzursuzlukla sonuçlanır. Bir yanda kişinin kendi kişiliği, kendi istekleri, yapabilecekleri ve bir yanda insanların beklentileri... ortada sıkışıp kalır... Sürekli “hata yapmamalıyım yoksa sevilmem” duygusuyla yaşam ne kadar da zordur... Öte yandan kendi sınırlarını bilen ve ona göre karar alabilen kişiler, kendisini aşan ve zorlanacağını düşündüğü konularda “hayır” diyebilirler ve beklentileri karşılayabilmek konusunda ne kendilerini ne de başkalarını üzmüş olurlar.

“Hep yanımda biri olsun...”

Diğer uçta aşırı korumacı tutumlar mevcut. Bu tutumlar çocukların gün gelip de okul ortamı veya sosyal ortamlar gibi ebeveynsiz ortamlarda bulunmak zorunda kaldığında “sudan çıkmış balık” gibi hissetmesine neden olur. Çocuk o güne dek başardığı şeyleri tek başına değil de hep anne babası sayesinde başardığını farkeder ve onlar yanında olmazsa bir hiç olduğunu düşünür. Bu duygular yetişkinliğe kadar taşınabilir. Bu nedenle çocuğun yetkinliğini hissetmesi gerekir. Yani “bunu ben başardım” duygusunu yaşayabilmesi için ona değişik ortamlarda defalarca fırsat verilmesi gerekir. Çocuk birşey dener, başaramaz, tekrar dener, yine başaramaz, tekrar dener ve sonunda başarır. Böylelikle kendisi ve yapabilecekleri konusunda fikir sahibi olmaya başlar. Çocuk mutlu olsun diye anne babalar onun yerine düşünürse çocuğun düşünmesine gerek kalmaz; onun yerine karar verirse çocuk karar vermeyi öğrenemez; çocuğun işlerini yaparsa çocuk bağımlı olur, kendisiyle ilgili yanlış algı ve inançlara sahip olabilir.

Ebeveynlik “myth”leri:

“Çok sarılıp öpersek çocuk şımarır” Başka ihtiyaçları gözardı edilip suçluluk duygusuyla sürekli öpülen çocuklarda olumsuz davranışlar görülebilir.

“Çok ilgi çocuğu doyumsuz yapar” Tam tersine az ilgi çocuğu doyumsuz yapar, çünkü çocuk az ilgiyle doymaz ve olumsuz da olsa ilgi alabilmek için davranış problemlerine başvurur. Çünkü çocuk öyle veya böyle görülmek ister.

“Gerçek hayat çok acımasız. Çocuk da hayatın nasıl olduğunu şimdiden öğrensin” diyerek sınırlarının üzerinde sorumluluklar yüklenen çocukta başarısızlık ve yetersizlik duyguları gelişir.

“Çocuğu övmek onu şımartır” Elbetteki gereksiz, yersiz veya haddinden fazla övgü çocuğun anne babaya olan güvenini sarsar. Çocuk dürüst olmayan bir övgüyü hemen anlar ve hak etmediğini bilir.

“Dünya tehlikelerle dolu, çocuğu sürekli korumak gerek” tutumunun aşırıya kaçması durumu Elbetteki çocuğumuzu korumak zorundayız. Ancak aşırı korumacı yaklaşımlar çocuğu geliştirmez, bağımsızlık ve bireyselliğini desteklemez.

Ebeveynler Neler Yapmalılar?

Altın kurallar:

* Çocuğu dinlemeli, duygu ve düşüncelerinin önemli olduğunu ona hissettirmeli.

* Çocuğu koşulsuz sevmeli, biricik ve özel olduğunu hissettirebilmeli.

* Yaşına göre sorumluluk vermeli ve çocuğa güvenebilmeli, ona güvendiğini gösterebilmeli. Anne baba ona güvenmeli ki o da kendisine güvensin. Ayrıca çocuğun limitlerini bilmek ve beklentileri kapasiteye göre ayarlayabilmek de çok önemli.

* Aşırı korumacı yaklaşmak yerine çocuk büyüdükçe yaşına göre bağımsızlığını desteklemeli. Bir yaş civarında arkasında durarak düşüp tekrar kalkma tecrübesini yaşamasına, ergen olduğunda arkadaşlarıyla sinemaya gitmesine izin verebilmeli...

* Ebeveynlerin kendilerinin de özgüven sahibi birer yetişkin olarak çocuklarına model olmaları gerekir. Hatalar karşısında “sadece bir hayat tecrübesiydi” diyebilmek yerine kendisini çocuğunun önünde acımasızca eleştiren ebeveyn olumsuz bir örnek teşkil eder. İyimser bakış açılarına sahip aile ortamlarında yetişmek çocuğun özgüveninin gelişmesinde etkilidir.

* Sağlıklı iletişimlerin yaşandığı güven temelli ev ortamları yaratabilmeli.

* Çocukların yaşı büyüdükçe okul ve arkadaş çevresi özgüveni üzerinde zaman zaman olumsuz etkiler oluşturmaya başlayabilir. Anne babaların aşırı korumacı yaklaşmadan, bu gibi yaşantılara duyarlı olması ve çocuğun kendisiyle ilgili pozitif inançlarını tazelemesine yardımcı olması gerekir.

* Anne babalar çocuklarını onların birer uzantıları olarak görmek yerine onun gelişip bireyselleşmesini ve kendilerinden farklı bir birey olmasını saygıyla ve büyük bir merakla izlemek durumunda olduklarını hep hatırlamalılar.


Bihter Mutlu Gencer
Psikolog Özel Eğitim Uzmanı [Yazar]