Anaokuluna Başlama Yaşı

Anaokuluna Başlama Yaşı

Anaokuluna Başlama Yaşı

Tülay Özer

Tülay Özer

Anaokuluna başlamak için üç yaşın altı biraz erken, dört yaş da biraz geç sayılabilir. Çocukların gelişimleri gözlendiğinde bu durum kolayca fark edilir.

Bebeklerin yetişkinle bire bir alışverişe gereksinimi yüksektir. Bu nedenle, çalışan annenin bebeği doğduğunda, olanakları elveriyorsa, işine bir süre ara vermesi ve çocuğunu yetiştirmeyi kendisinin üstlenmesi yararlıdır.

Bebekleri ile sürekli ilgilenen anneler, onların davranışlarının ne anlama geldiğini, başka bir deyişle, davranışlarıyla gönderdikleri mesajları yorumlamayı kısa zamanda öğrenir. Örneğin, bazı huzursuz kıpırdanışlar acıkma belirtisi, bazıları ise kucağa alınma arzusunun ifadesidir. Bu anneler aynı aylardaki başka bebeklerin gereksinimlerini, kendi çocuğununki kadar iyi fark edemez. Aynı şekilde, bebek de annesinin davranışları ile gönderdiği "sinyalleri" yorumlamayı yavaş yavaş öğrenir. Öğrendikçe de, çevresini saran kargaşa, bildik bir dünyaya dönüşür. Sinyallerin hep aynı yetişkin tarafından gönderilmesi, çocuğun bunları tanımasını, anlamasını kolaylaştırır; dolayısı ile de çocuk daha süratle ve iyi gelişir.

Anne çalışma hayatını sürdürmek durumunda ise, annelik işlevlerinin bir kısmını başkasına devredebilir. Annenin uzakta olduğu saatlerde, anneanne, babaanne, çocuk bakıcısı gibi bir yetişkin çocuğun bakımını üstlenebilir; ruhsal ve bedensel sıcaklık gereksinimini karşılayabilir. Kolayca anlaşılabileceği üzere, bu (ikinci) kişinin sıkça değişmemesinin yararı büyüktür.

Çocuk büyüdükçe, durum farklılaşır: gelişmesine uygun olarak dünyasının zenginleşmesi, hareketlenmesi, renklenmesi gerekir. Günümüz küçük aileleri, apartman dairelerinin dar sınırları içinde yaşadığından, sunulanlar çocuklara yetmemeye başlar. Psikoloji biliminde buna yayılma/genişleme (= Expansion) ihtiyacı denir. Çocuk sanki, sınırlarını genişleten bir ülke gibi, yakın dünyasını fethetmeye uğraşır.

İlk çocukluk yıllarında gelişim öyle hızlıdır ki, bir iki yaş farklı kardeşler oyun arkadaşı olarak birbirine yeterli gelmeyebilir. Örneğin üç yaşındaki bir çocuk, iki yaşındaki kardeşinden çok daha fazla şey yapabilir, oyunlarını küçük kardeşinin bozmasından da bunalmıştır. Üç yaşındaki çocuğun yeni şeyler deneyebilmesi için yaşıtlarına ve daha büyük çocuklarla birlikteliğe gereksinimi vardır.

Küçük çocuklar, diğer çocuklarla "birlikte" oynama olgunluğuna üç yaşına doğru ulaşabilir. Dikkatle gözlendiğinde, birlikte oynuyor gibi görünen iki - ikibuçuk yaşlarındaki çocukların birbirleri ile değil, ayrı ayrı (yani paralel) oynadığı fark edilir.

Çocuklar, oyun arkadaşının elindeki oyuncağı almak istediğinde veya birkaç çocuğun önceden başlattığı bir oyuna girmek istediğinde, reddedilme durumlarını sıkça yaşar. Ancak, duygusal alanda belirli bir gelişmişlik düzeyine ulaşmış çocuklar bu tür reddedilmelerin yol açtığı hayal kırıklıklarını taşıma gücündedir. "Çocuk böyle durumları yaşamadan, uygun tepki vermeyi nasıl öğrenebilirki?" gibi bir soru akla gelebilir. Merdiven tırmanmak için gerekli biyolojik olgunlaşma gerçekleşmeden merdiven tırmanma alıştırmaları yaptırmamızın nasıl yararı yoksa, çocukları gereğinden erken anaokuluna göndermemizin de yararı yoktur. Çünkü hayal kırıklıklarını taşıyabilmenin de biyolojik bir alt yapısı vardır. Bu alt yapı üç yaşına doğru olgunlaşır. Ayrıca, yine üç yaş civarında çocuklar evden bir süre uzakta kalmayı taşıyabilecek olgunluğa ulaşır.

Aşırı koruyucu bir yaklaşımla yetiştirilmiş ve/ya da bağımlı çocuklar beş yaşına da gelse, bir türlü anaokulu olgunluğuna ulaşamaz.

Herşeyin onların gereksinimlerine göre düzenlendiği anaokulunda çocuklar, pedagojik bir atmosferde, kendilerine rahatça oyun arkadaşları bulabilir; başka çocuklarla oynarken güçlerini ölçer; yapabilmeyi, başarabilmeyi yaşar; birşeyle uzunca bir zaman ilgilenme alışkanlığı kazanır. Birlikte oynarken, kuralların önemini ve değiştirilebilirliğini kavrar; birbirini gözetmenin, yardımlaşmanın gerekliliğini anlar. Başkalarının oynadığı oyuncak daha caziptir, fakat herzaman ulaşılamayabilir. Böylece hayal kırıklıklarına tahammül etmek öğrenilir; benim-senin ile ilgili deneyimler biriktirilir. Çocuklar oynarken çekişmelerden kaçınılamaz. Anlaşmazlıkların üstesinden gelebilmek, ancak anlaşmazlıklar yaşanırken öğrenilir.

Anaokuluna erken gitmenin bazı olumsuz etkileri bulunduğu gibi geç başlamanın da getirdiği olumsuzluklar var. Geç giden veya hiç gitmeyen çocuklar, anaokullarındaki yaşıtlarıya karşılaştırıldığında, özellikle duygusal gelişimlerinin yavaşlamış olduğu fark edilir. Sadece evde yetişen çocuklar, anaokullarındaki yaşıtlarına göre daha çocuksu, daha bağımlı ve kendi ayakları üstünde daha zor durabilir.

Anaokulunun çocuğun zihinsel gelişmesini hızlandırdığı herkesçe bilinen bir gerçek olduğundan, konuya burada ayrıca yer verilmiyor.

Fark edileceği üzere, anaokulu, sadece çalışan anneler veya zamanını çocuklarsız da değerlendirmeyi düşünen anneler için uygun bir çözüm değil, aynı zamanda çocuklar için vazgeçilmez bir eğitim kurumudur.

 

Psikopedagog Dr. Atanur Mert

 


Sizden Gelenler
Yayınlanması için gönderdiğiniz yazılar [Yazar]